Trans Mahpus Synthia China Blast ile Röportaj: “Günde 23 – 24 Saat Hücrede Tututluyorum”

ABD’de trans bir mahpusla yapılan röportajı okuyucularımızla paylaşıyoruz. Haberin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz: http://jezebel.com/i-am-isolated-in-a-cell-23-to-24-hours-a-day-an-interv-1740119213

Trans Mahpus Synthia China Blast ile Röportaj: “Günde 23 – 24 Saat Hücrede Tututluyorum”

Ailesinin beyanlarına göre Synthia China Blast, 20 yıldır, hücre hapsinin en önemli örneklerinden olan, gayriiradi koruyucu gözaltında (IPC) tutulan Latin bir trans kadın. Konuştuğumuz sırada New York’un iki saat kuzeyinde bulunan erkek hapishanesi Synthia Sullivan Islahevi’nde kapalı tutuluyordu.

Geçen ağustos, Sylvia Rivera Hukuk Projesi (SRLP), Blast üzerindeki tecridin kaldırılması adına New York Islah ve Toplum Denetimi Departmanı’nı (DOCCS) baskı altına almak için bir imza kampanyası başlattı. Kampanyayı duyurmak için hazırlanan bir videoda Laverne Cox, Blast tarafından yazılmış ve içeride yaşadığı kötü muameleleri sıraladığı bir mektubu okudu: 23-24 saat tecrit, yetersiz tedavi koşulları ve gardiyanlardan devamlı şiddet.

Sadece birkaç gün sonra Cathy Brennan – translara yönelik “ akıldışı ayrımcılığı” desteklemediğini söylemesine rağmen, transları dışlayan kararlılığıyla tanınan bir profeminist–  Blast’in 13 yaşındaki Ebony Williams’ı öldürmekten hüküm giydiğini kendi websitesinde kamuoyuna duyurdu. “Laverne Cox ve Sylvia Rivera Hukuk Projesi, 13 yaşında bir kıza defalarca tecavüz eden ve onu öldüren bir adamı savunuyorlar, çünkü bu adam, Luis Morales, şimdi kendisini Synthia China Blast isimli bir kadın olarak ‘tanımlıyor.’” Bunun üzerine Blast, kendisi ve ailesinin ifadesine göre internet üzerinden tehdit edildi ve aşağılandı, hapishaneye ona ucube ve kadın düşmanı diyen nefret mektuplar geldi.

Blast, Ebony Williams’a tecavüz etmekten hiç hüküm giymedi ve ısrarlı bir şekilde onu öldürdüğünü de reddetti. Blast bana, suçlu çete üyelerinin intikam almalarını önlemek için suçun kim tarafından işlendiğini savcıya ya da polise söyleyemediğini belirtti. Brennan’ın Blast’in davasıyla ilgili yaptığı paylaşımdan hemen sonra, Cox, iddia edilen suçu bilseydi mektubu asla okumayacağını belirterek, SRLP’den videoyu kaldırmasını istedi. SRLP uyum sağlamak için bir açıklamada bulundu: “Herhangi bir kişiyi desteklemek onların suçlarını affetmek değildir” dediler, “sistematik işkencenin cezalandırma olarak kullanılmasını engellemek ve hapsedilmiş tüm kişilerin haklarını korumaktır.”

Bu tartışmayı yakından izledim. Sonbaharda, Blast’ten hikâyesini anlatan ve desteğimi isteyen bir mektup aldım. Bir süre yazıştıktan sonra Blast’e kamuya açık bir görüşme yapmak isteyip istemediğini sordum ve kabul etti. Ona daktilo edilmiş mektuplar gönderdim, oda aynı şekilde cevap verdi.

SLRP’nin kampanyasındaki tartışma Brennan’ın trans-dışlayıcı paylaşımı ile ateşlendi ama sosyal ve cezai adaletteki daha geniş politik belirsizliklere bağlı olarak sürdü. Bir kişinin suçluluğu ya da masumiyeti, onun bir kampanyanın yüzü olmaya uygunluğunu belirler mi? Hangi koşullarda cinsel suçlarla itham edilenlerin ya da diğer şiddet suçlarından hüküm giyenlerin sesleri duyurulmalı? Saldırganların, uzakta tutulması gereken canavarlar olduğu miti ile işbirliğine girmeden, saldırıdan kurtulanların uğradığı şiddeti nasıl görünür kılabiliriz ve onların iyileşme haklarına saygı gösterebiliriz? Videonun ardından ortaya çıkan bu karmaşa, bu soruların bizi ne kadar paralize ettiğini; iyileşmeye olanak sağlayan ve insanlığımıza uygun olan bir gelecek inşa etmekte ne kadar kararsız olduğumuzu gün yüzüne çıkarıyor.

Blast’ın deneyimleri ve analizlerinin farklı bir dünya inşa etme mücadelemizde can alıcı olduğunu düşünüyorum. Bu görüşme SRLP’nin kullandığı kelimelerin ruhuna uygun olarak yayımlanmıştır: hiç kimse gözden çıkarılabilir değildir.

Sythia’nın görüşmesi uzunluk açısından düzenlendi. Mümkün olduğu her halde itham edilen suçla ilgili olgusal iddialar kontrol edildi.

Haber kaynakları, blogcular ve yorumcular kim olduğun ve yaptıkların hakkında rahatça konuştular. Bize kendi hayatından kendi kelimelerinle bahset.

Güney Bronx’ta büyüdüm. Annem yoksulluk yardımı ile yaşıyordu ve erkek arkadaşı bağımlıydı. Henüz 11 yaşındaydım. Günlük şiddetten kaçmak için, avuntuyu sokaklarda buldum. Eğer acıktıysam, yemek yemek için kendimi kolayca satabiliyordum.

Sokaklar benim hayatımdı. Mahallemdeki uyuşturucu satıcıları bana satmam için uyuşturucu verdiler. 13 yaşındaydım ve bir anda param vardı.

1991 Mart’ında, Fox Caddesi 1074 numaradaki evde bir yangın çıktı. Bir hafta sonra ikinci dereceden cinayet, kundaklama ve tehlikeye düşürme gibi 12 suçla itham edildim. 16 yaşındayken Rikers Adası’na gönderildim. (Ç.N. New York’ta hapishanelerin bulunduğu bir bölge)

Hareketlerim. Davranışlarım. Hapishane sistemi için açıktı ki eşcinsel biri vardı artık. Beni C-74’te ( genç birimi) eşcinsellerin yanına yerleştirdiler. Bu kızlar bana benziyordu. Benim gibi davranıyordu. Bu hapishane benim koruyucu evim oldu. Bu mahpuslar benim kız kardeşlerim oldular. Bize tecavüz eden büyük çocuklar kocalarımız oldular. Mart 1993’te jüri beni 6 kişinin ölümünden suçsuz bulana kadar 2 yılı aşkın hayatım böyle devam etti.

Ama daha büyük bir problemim vardı. Benimle yatan adamlar çete üyeleriydi. Şimdi iki seçeneğim vardı. Seçenek Bir: Öldüm! Beni öldürecekler. Seçenek İki: Onlara katılabilirdim. Böylece ikili hayatımı sürdürebilirdim. Gündüzleri Latin Kralıyım. “Gözyaşı” adını bile kullanabilirim. Geceleri ise Doğa Kraliçesi olabilirim. Neden? Çünkü çetenin New York bölümünün Büyük Taçlı Lideri benim erkek arkadaşım. Beni koruyacaktır.

Şimdi evdeyim, 18 yaşındayım. Yaklaşık 4 buçuk ay sonra erkek arkadaşım bana çağrı bıraktı. Aradım ve bana Westchester Caddesi 971 numaraya rapor vermem söylendi. Apartmanı biliyorum. Latin bir queen yaşıyor orda. Apartmana (4A) gittiğimde her yerde kan olduğunu görüyorum. Bir suç mahallini temizlemeye ve kutudan kurtulmaya yardım ediyorum. İçinde ne/kim olduğunu bilmiyorum ve doğrusu o zamanlar umurumda da değil. Onlar arkadaşlarım. Onlar benim koruyucularım. Benim yardımıma ihtiyaçları var.

Jersey’e gidiyorum. Haber geldiğinde Skyway Motel’de kalıyordum. Cinayetten ve cesedi yakmaktan aranıyormuşum. Annem arıyor. Ona “Anne, ben masumum” diyorum. Bana teslim olmamı söylüyor. Ona “Sadece seninle” diyorum. Beni 41. Polis merkezine götürüyor. “Tanımlanamayan bir kadın” ı öldürmekle suçlanıyorum. 28 Ağustos 1993 yeni kâbusumun ilk günü oluyor.

Eylül 1993’te cesedin New York’taki Coney adasında evden kaçıp kaybolan 13 yaşındaki Ebony Williams’a ait olduğu teşhis ediliyor. Sonunda çocuğun cesedini atıp yaktığını itiraf eden kadın: “Gözyaşı bana yaptığını söyledi. Ona tecavüz ettiğini ve öldürdüğünü söyledi” dedi.

Hiç (tıbbi) delil yok. Cinayet silahı yok. Parmak izi yok. (Olaya ilişkin) tanık yok. O eve çağrılmış olmaktan başka hiçbir insan ilişkisi yok ve şimdi 3 yıl sonra bu çocuğu öldürmekten ceza alıyorum. Bu kızı yaşarken hiç görmemiştim. Sesini hiç duymamıştır. Gözlerinin yaşamla parıldadığını hiç görmemiştim. Ben GAMMAZ olmadığım için suçluyum. Eğer GAMMAZLASAYDIM evde olurdum.

Şu anda hapishanede bir tehdit olarak görülüyorum. Ben hem Latin Krallığında ve Queen Toplumunda hüküm sürmüş bir transseksüelim. 1993’ten bugüne günde 23-24 saat bir hücrede tek başıma tutuluyorum. Gayriiradi koruyucu tutuklama olarak bilinen statüye dayanarak kapalı tutuluyorum.

Bu konuyu pek bilmeyenler için bize hücreni, tecrit deneyimini anlat.                                                                  

Günde 23-24 saat kapalı tutulduğum bir hücrede yaşıyorum. Duvarın birinde metal bir yatak çerçevesi ve diğer tarafta metal bir raf ve yere sabitlenmiş bar taburesine benzer bir sandalye var. Dışarı baktığında gri bir duvarı gördüğün kafesli ve demir parmaklıklı bir pencerem var. Eğer şanslıysan yukarı baktığında hapishanenin üzerinden geçen bir uçağı görebilirsin. Duvarda puslu metal bir ayna var ve ona bağlı olan metal bir lavabo ile tuvalet. Su kahverengi akıyor ve bir saatte yalnız iki kez sifonu çekebiliyorsun.

Hücre kapısı güvenlikli. Elini içinden dışarıya geçiremiyorsun. Gardiyanlar her kapattıklarında yüzünde patlayan kilitli bir delikten sana yemek verirler. Acıdan kulakların çınlar ve acır. Tüm hava kanalları bağlantılı olduğundan eğer biri sıçarsa kokusu sana gelir. Hücre kapımdan dışarı baktığımda gördüğüm tek şey gri ve beyaz beton bir duvar. Gardiyanlar her yarım saatte bir kendini asmadığından emin olmak için yürürler. Tamamen beton ve çelikten yapılmış hücremde volta atarım. Bu tecrit hücresinde geçirdiğim zamanımın her bir dakikası buradan nasıl kaçacağımı düşünmekle geçti. “Kaçmak” derken “hapishaneden kaçmak” anlamında değil “kendimi nasıl öldürebilirim” anlamında. Kafama çok sayıda düşünce toplanıyor. Sanki yüzlerce insan kulağıma tekrar tekrar “hadi yap hadi yap hadi yap hadi yap hadi yap” diye fısıldıyor.

Sence toplumun gözden çıkarılabilir olarak gördüğü ile sonu tecrit olan arasında bir ilişki var mı?

Kesinlikle. DOCCS beni 1 numaralı Problem Çocuk olarak görüyor. Ben bir kadınım ve bir erkek hapishanesinde bir kadın gibi davranılmayı yeniden tanımlıyorum. Benden nefret ediyorlar, çünkü beni tipik bir erkek mahpus gibi davranmaya ne kadar zorlasalar ve bunun için çalışsalar da onların arzularına uyum sağlayamıyorum. Onların yaklaşımı “tecrit et ve ayrı tut”. Beni bir hücreye atıyorlar, tüm topluluk için mümkün olan hiçbir programa beni dâhil etmiyorlar.

Cathy Brennan’la başlayan bütün ihtilaflardan önce, SRLP’nin Tecriti Bitir kampanyasını ve Laverne Cox’un video konusundaki istekliliği senin için ne anlam ifade ediyordu?

Hayatımda ilk kez bir umut olduğunu hissettim. Hayatımın sona ermeyeceğine dair… SRLP, benim kadar tecrit altında kalmış herhangi bir kişinin çok ciddi psikolojik sorunları olacağını belirterek, benim serbest bırakılmama ilişkin(böylece hapishane programlarına katılabilecektim) DOCCS’ ye sürekli mektup gönderiyordu. O yüzden SRLP bana mücadeleyi bir adım ileri taşımaya hazır olduklarını söylediğinde memnun olmuştum. Mutluydum. Sonra trans bir kadının, Laverne Cox’un bana yardım edeceğini söylediler. Benim sesim olacaktı. Dünya benim sesimi onun videosu aracılığıyla duyacaktı. Hazırdım. Onlara evet dedim, hadi yapalım. Umutlu hissediyordum.

Kız kardeşim Osthun-Leti bana videodan bahsetti. Görür görmez anlattı, çünkü gerçekten oluyordu. Ailem, benim yaşadığım acıyla da baş etmek zorunda. Çektiğim psikolojik acıyı görüyorlar. O yüzden onların videoyu anlatması bana umut verdi. Dışarda benim sesim olmaya başlayan bu hayat tarzını yansıtan bir transseksüel vardı. Tekrardan yaşama isteği duydum.

Tartışmaları ve Laverne Cox’un projeden ayrıldığını öğrendiğinde aklına gelen ilk düşünce neydi? Ne hissettin? Bütün bunlar iyi halini nasıl etkiledi?

Tamamen şoktaydım. İlk düşüncem “ne oldu” idi. Kardeşim bana “Synthia buna inanmayacaksın ama sana, Laverne ve SRLP’ye saldıran birkaç TERF (Ç.N. Trans dışlayıcı radikal feminist) var. Sana tecavüzcü diyerek lekeleyici bir kampanya başlattılar. Kadınlar için tehdit olduğunu söylüyorlar.” dedi.

Kendimi tamamen kaybettim. Birinin, kısa ve sahte bir davada ortaya atılan bir teoriye, içi boş formalitelere dayanarak beni gerçeklere aykırı olarak tecavüzcü olarak tanımlaması, beni yıktı. Bu ifadelerle tanımlanmak beni çok yaraladı. İntihar nöbetine alındım. Beni 24 saat boyunca çıplak olarak oturup ağladığım bir hücreye koydular haftalarca. Hapishane ruh sağlığı çalışanları beni sakinleştirmek için antipsikotikler verdiler. Ölmek istedim.

Bana göre SRLP ve Laverne bana ihanet etti. Bu zorbaların onları bana destek vermekten korkutmalarına izin verdiler. Laverne Cox kahramanım olmaktan çıkıp, bir haine dönüştü.

Sence transfobi, Cathy Brennan’ın senin için yaptığı tanımı ya da senin taşıdığını iddia ettiği tehlike fikrini nasıl etkiledi? Ona feminist der misin?

O kadın bütün davanın ve jürinin yapabileceğinden daha fazla adımı lekeledi, birkaç gün içinde. O bir canavar. Onun görüşleri biçimsiz ve kıvrılıp duruyor. Yazarların söyledikleri polisler tarafından yönlendirilmiş. Hatalı biçimde “tecavüz” kelimesini kullanan gazete yazıları hiçbir delile dayanmıyor.

Cathy Brennan feminist değil. Ben feministim. Ben kadınlara zarar gelmesine karşıyım. Kadınlara tecavüz edilmesine karşıyım. Erkeklerin kadınları aşağılamasına ve onları cinsel obje olarak kullanmasına karşıyım. Cathy Brennan tüm gerçek feministlerin adını kötüye çıkarıyor. Hiç kimseden ondan nefret ettiğim kadar nefret etmedim. Görüyorsun o Laverne’nin kaçıp saklanmasına ve SRLP’nin sessiz kalmasına sebep oldu. Ama benim değil.

Seninle mektuplaşarak tanıştık. Senin için mektuplar ve mektup arkadaşları ne ifade ediyor?

Mektuplar benim için her şey. Bir arkadaştan gelen mektup da TERF’lerden aldığım nefret mektupları da hayatı anlamamı sağlıyor. 16 yaşından beri hapishanedeyim. Bugün dışarıdaki hayatı bilmiyorum. Çok şey değişti. Tek bildiğim birilerinin beni sevdiği ve birilerinin de nefret ettiği. Mektuplar beni hayatta tuttu.

Diyelim ki Laverne Cox başka bir trans kadının mektubunu okudu – tecavüzden suçlu bulunmuş ve suçunu kabul etmiş biri. Kendini rahat hisseder misin? Sence sesini duymamamız gereken her hangi bir tür “suçlu”/mahpus var mı?

Ben 1) hatalı bir biçimde cinayetten hüküm giyen ve 2) gerçeğe aykırı olarak bir tecavüzcü diye adlandırılan ve yeniden travmatize edilen bir trans kadın olarak konuşuyorum. O yüzden ben kitabı kapağına göre yargılamam. Ben bir insanım. Desteğimi asla geri çekmezdim. Ben Laverne’nin kararının yalnızca ikiyüzlü olduğunu düşünmüyorum (CeCe(McDonald)’a gösteriği desteğe dayanarak) ayrıca kendisi için alınmış bir karardı. O da Cathy Brennan tarafından en az benim kadar aşağılanmıştı ve ondan kaçtı. Onunla ilgili hastalıklı bir kin beslemiyorum. Sadece ihanete uğramış hissediyorum. Mücadele etmedi.

Geleceğe dair rüyaların ya da hayallerin var mı?

Hapishaneye geldiğimde henüz çocuktum. Hüküm giydim çünkü 12 jüri beni cezalandırmak istedi. New York şehrine göre ben suçlu bir kadınım ve bu cezayı bir kadın olarak göğüslüyorum. Acı gerçek şu ki: hiç kimse suçunu kabul etmeden tahliye olamıyor.

Kusursuz olarak doğmadım. Hayalim ailemin yanına eve dönmek. Güzel yeğenlerime. Beni seven kız kardeşime. Her ikisine de. Bana çok düşkün olan teyzeme. Beni destekleyen çok güzel bir ailem var. Eve dönmek ve hapishanelerde sorun yaşayan trans mahpusları savunmak istiyorum. New York Islah ve Toplum Merkezi Departmanı beni hapsetti. Beni susturmadılar.

Geçen yıl SRLP “kimse gözden çıkarılabilir değildir” adında hapishanelerin ortadan kaldırılması ile ilgili video röportajlarından oluşan bir sergi düzenledi. Sana göre, bu ilkeye göre hareket eden bir dünya nasıl olurdu – kimsenin gözden çıkarılabilir olmadığı?

Komik çünkü ben “gözden çıkarılabilir” olduğumun doğrudan kanıtıyım. Suçlamalar ve yoksulluk benim geleceğimi belirliyor. Her gün adalet sistemimizin hatalı olarak hüküm verdiği kadın ve erkeklerin olduğu ortaya çıkıyor. Toplum bu masum insanlara çöp olarak baktı. Hak ettikleri yerde çürümeyi hak eden çöpler. Sonra birkaç şanslı davada insanlar, yeni bir delille ya da DNA testleriyle aklanıyorlar ve sen kendine “Vay! Ne kadar ayıp ettim” diyorsun.

Ben akranlarımın gerçek acı çektiğini gördüğüm soyutlanmış bir cehennemde yaşıyorum. Bu mahpus sayıları inip çıkıyor. Burada gerçekten kötü insanlar olduğunu biliyorum. Kapatılmam duygularımı hak edebilecek, sevebileceğim ideal adaylar vermiyor bu yüzden bazılarını sevdim zaman içinde. Eğer bu dünya benim bildiğimi bilseydi, eğer bakabilseydiler ve yine de insanı hissetmeseydiler işte o zaman kaybetmişizdir.

Hayatta bazı zamanlar gelir, bir kişinin çöpü bir diğerinin hazinesi olur. Ben hazineyi arıyorum. Herkesin kurtarılmaya değer bir hayatı olduğunu düşünüyorum.

GÜNCELLEME: Bu görüşmeden sonra, Synthia China Blast Utica yakınlarında, bir erkek birimi olan Eyalet Islahevi’ne gönderildi. Şu anda uzun-dönemli IPC (gayriiradi koruyucu tutuklama) bölümünde ve gününün büyük çoğunluğunu hücresinin dışında diğer mahpuslarla geçirebiliyor. Sonunda Blast programlara girebiliyor ve GED (Ç.N lise denkliği için sınav) için hazırlanıyor ve kendi yemeğini hazırlayabiliyor. Blast’in, ailesinin ve SRLP de dâhil avukat gruplarının yıllar süren kampanyaları sonucunda, Blast nihayet kendini güvende hissettiği bir birimde. Rebecca Morales, Blast’in kardeşinin eşi, Jezebel’e, onu daha önce hiç bu kadar mutlu görmediğini, söyledi.

Aviva Stahl, özellikle hapishanelerde kalan terörizm şüphelileri ve LGTBQ’ların deneyimleri ile ilgilenen, hapishaneler üzerine yazan, Brooklyn’de çalışan bir gazetecidir. Onu @stahlidarity den takip edebilirsiniz.

Çeviri için İdil Aydınoğlu’na teşekkür ederiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Proudly powered by WordPress | Theme: Baskerville 2 by Anders Noren.

Up ↑